Toplumda sıkça kullanılan ‘narsisistik kişilik bozukluğu’ terimi, aslında herkesin kendini sevmesiyle ilgili bir durum değildir. Bu bozukluğa sahip bireyler, benmerkezci bir tavırla kendilerini sürekli olarak ön planda görme eğilimindedirler. Narsistik kişilik bozukluğu, bireyin kendini mükemmel, üstün ve daima ayrıcalıklı hissetmesiyle karakterizedir. Bu kişiler, başkalarının düşüncelerine ve isteklerine duyarsız kalırlar; dolayısıyla, başkalarının duygularını ve ihtiyaçlarını dikkate almadan hareket ederler. Narsistik bireyler, genellikle kendilerini başkalarının yerine koymakta zorluk çeker ve empati kurmayı denemezler.
Narsizm teriminin kökeni, Yunan mitolojisinde yer alan Narkissos adlı kahramana dayanır. Narkissos, kendine aşık olanları umursamayan ve çok güzel bir peri kızı olan Ekho’ya karşı soğuk davranan bir avcıdır. Ekho, bu yakışıklı avcıya ilk görüşte aşık olur; ancak Narkissos, onun duygularını geri çevirerek uzaklaşır. Bu durum, Ekho’nun günden güne erimesine ve sonunda ölmesine neden olur. Onun bedeninden geriye kalan kemikleri kayalara dönüşürken, sesi ‘eko’ olarak yankılanır. Olimpos dağındaki tanrılar, Narkissos’un bu davranışına öfkelenir ve onu cezalandırmaya karar verirler. Bir gün, avlanma sırasında susayan Narkissos, bir nehir kenarına gelir ve su içmek için eğildiğinde, suyun yüzeyinde yansıyan kendi güzelliğiyle büyülenir. O an, kendisine duyduğu aşk, daha önce hiç kimseye beslemediği kadar güçlüdür. Ne su içebilir ne de yemek yiyebilir; tıpkı Ekho gibi, günden güne erimeye başlar ve orada yalnızca kendini seyrederek yaşamını tüketir. Ölümünden sonra ise bedeni nergis çiçeklerine dönüşür.
Psikanaliz kurucusu Sigmund Freud, narsisizmi “dış dünyadan soyutlanan libidonun (cinsel enerji) egoya (ben) yönlendirilmesi” olarak tanımlamıştır. Freud’a göre, libido başlangıçta bireyin egosunda yoğunlaşırken, zamanla dış dünyadaki nesnelere yönelir. Bebeklik döneminde, çocuk dış dünya ile ilişki kuramaz ve gerçek bir narsisizm durumu yaşar. Bebek, nesneleri “ben olmayan nesneler” olarak algılamayı öğrenene kadar, yalnızca kendisi için gerçek olan ihtiyaçlarıyla ilgilenir. Bu durum ‘birincil narsisizm’ olarak adlandırılır. Büyüdükçe, dış dünya ile ilişkileri artar ve nesne sevgisi gelişir; bu duruma ise ‘ikincil narsisizm’ denir. İnsan, dış dünya ile olan ilişkisiyle birlikte, narsisizmin izlerini taşımaya devam eder.
Narsistik kişilik bozukluğu olan bireyler, başkalarının düşünce ve isteklerine gereken önemi gösteremeyen kişilerdir. Hedeflerine ulaşamadıklarında veya yeterince ilgi görmediklerinde, tıpkı Narkissos gibi erime ve çökme sürecine girerler. Bu kişiler, başkalarının haklarına saygı göstermeden, gerçeklerle çelişse bile kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar. Her zaman en önde, en gözde ve tek olmak isterler. Diğer insanların düşüncelerini ve duygularını göz ardı ederek, her şeyin yalnızca kendileri için var olduğuna inanırlar. Başkalarının fikirleri ve hareketleri kendilerine hizmet ettiğinde anlam kazanırken, aksi durumda bu düşünceler tahammül edilemez hale gelir. Gerçekle bağdaşmayan hedeflerine ulaşamadıklarında, öfkelerini kontrol edemez, saldırganlaşır ya da ağır psikotik tablolara girebilirler.
Narsistik kişilik bozukluğu tedavisi, bu kişilerin kendilerini mükemmel gördükleri için oldukça zordur. Psikoterapiye başvurduklarında, genellikle kendilerine olan özgüvenlerini yeniden kazanmak ve başkalarını etkileme becerilerini geliştirmek amacıyla gelirler. Bu nedenle, terapi sürecinde beklentilerinin belirli bir seviyede karşılanması önemlidir. Terapi sürecinin amacı, narsist bireylerin diğer insanlara bakış açılarını değiştirmek ve empati geliştirmelerini sağlamaktır. Bu becerileri terapi sonrası da sürdürebilmek, tedavi sürecinin temel hedeflerinden birisidir.
GÜNDEM
10 gün önceEKONOMİ
10 gün önceGENEL
10 gün önceGENEL
10 gün önceGÜNDEM
11 gün önceSPOR
11 gün önceGÜNDEM
11 gün önce