Ünlü bilim insanı Dr. Canan Dağdeviren, MIT (Massachusetts Institute of Technology) Media Lab’deki ekibiyle birlikte, meme kanserinin teşhisinde devrim niteliğinde bir buluş geliştirdi. Bu yenilikçi giyilebilir ultrason tarayıcı, sütyen içine entegre edilerek kadınların kolayca ve düzenli olarak tarama yapmasına olanak tanıyor.
Altı yıllık bir çalışma sonucunda ortaya çıkan bu cihaz, insan deneylerine tabi tutulmuş ve ABD’de patent almayı başarmıştır. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, meme kanseri en yaygın kanser türü olarak öne çıkmakta; sadece 2020 yılında 2,3 milyon kadına meme kanseri teşhisi konmuş ve 685 bin kadın bu hastalık yüzünden hayatını kaybetmiştir. Dağdeviren, daha önceki buluşlarıyla da adını duyurmuş ve özellikle giyilebilir kalp pili ile dünya genelinde tanınmıştır. Şimdi ise, bu son buluşunun hikayesini, araştırma sürecini ve gelecek hedeflerini BBC Türkçe ile paylaşıyor.
Elektronik sütyen projesi, yaklaşık 6,5 yıldır üzerinde çalıştığımız bir yenilik. MIT Media Lab’de, vücutla uyumlu elektronik cihazlar geliştiren bir ekip olarak, bu projeyi meme kanserini erken teşhis edebilmek amacıyla tasarladık. İlk prototipimizi tamamladık, insan deneylerini gerçekleştirdik ve geçtiğimiz hafta patentimizi aldık. Bundan sonraki hedefimiz, bu teknolojinin sadece laboratuvar ortamında kalmamasını sağlamak; gerçek hayatta kadınların kullanımına sunmak ve böylece milyonlarca kadının hayatını değiştirebilmektir. Yapılan hesaplamalara göre, bu proje yılda 11 milyon kadının hayatını olumlu yönde etkileyebilir.
Aletimizi daha da küçültmeyi ve portatif hale getirmeyi hedefliyoruz. Kullanıcılar, sütyenlerinin bir parçası olarak taktıkları cihaz sayesinde, günlük yaşamlarında fiziksel bir baskı olmaksızın meme ultrasonu çekebilecekler. Bu ultrason görüntülerini bilgisayar veya telefonlarına aktararak büyük veri toplayabilecekler. Şu anda meme kanseri teşhisi için en yaygın yöntem mamografi. Ancak bu yöntem yüksek radyasyon riski taşırken, aynı zamanda fiziksel acı da verebiliyor. Çoğu insan mamografi yaptırmaktan çekinir ve sıkı meme dokusuna sahip olanlarda doğru sonuç verme olasılığı düşer. Önemli bir istatistik de, kadınların %55’inin iki mamografi arasında kansere yakalandığıdır. Erken teşhisle hayatta kalma oranını %98’e kadar yükseltmeyi umuyoruz.
Bu proje benim için son derece kıymetli. Hem teyzeme verdiğim sözü tutmak hem de kendi yüksek meme kanseri riskim nedeniyle bu teknolojiyi özellikle kadınlara adadım. Kadınların yalnız olmadığını hissetmelerini sağlamak, benim için çok önemli. Ekibimdeki yetenekli öğrenciler, tasarımcılar ve bilim insanlarıyla birlikte bu projeyi hayata geçirdik. Gelecek aşamada, bir şirket kurarak bu teknolojiyi daha geniş kitlelere nasıl ulaştırabileceğimizi ve maliyetleri nasıl düşürebileceğimizi araştıracağız. Özellikle mamografi ve ultrasona erişim imkanı bulamayan kadınlar için daha uygun fiyatlı çözümler geliştirmeyi planlıyoruz.
Bu soruların yanıtları, zamanla netleşecek. Ne sıklıkla tarama yapmamız gerektiğini tıp doktorları ve onkolojistlerle istişare ederek belirleyeceğiz. Veri toplama sürecinin daha fazla bilgi sağlayacağına inanıyoruz. Şu anda, araştırma aşamasında olduğumuz için cihazın maliyeti yaklaşık 1.000 dolar. Ancak 3-4 yıl içinde bu maliyetin düşmesini bekliyoruz, çünkü büyük ölçekli üretim yapacağız. Cihazla her gün ölçüm yapıldığında, her ölçüm yaklaşık 3 dolara mal olacak. Bu, bir kahve fiyatına eşdeğer. Öte yandan, geleneksel mamografi ya da ultrason için 2.000-2.500 dolar gibi yüksek maliyetler ödendiğini düşünürsek, bu yeni teknoloji ile hem sağlık hizmetlerinin maliyetlerini azaltmayı hem de hayatta kalma oranlarını artırmayı umuyoruz. 2022 yılında sadece ABD’de kansere harcanan miktar 28 milyar doları buldu ve bu teknolojinin bu maliyeti yarıya indirebileceği öngörülüyor.
Bu cihaz, radyasyon içermeyen bir teknolojiye sahip. Ultrason dalgalarını kullanarak çalışıyor ve bu dalgalar, piezoelektrik adı verilen bir malzeme aracılığıyla üretiliyor. Uygulanan voltaj, aletin şekil değiştirmesini sağlıyor ve bu şekilde oluşturulan dalga, dokulara nüfuz ederek geri yansıyor. Yansıyan dalgalar, piezoelektrik malzeme ile toplanarak analog sinyaller dijital sinyallere dönüştürülmekte ve siyah beyaz ultrason filmleri oluşturulmakta. Kendi hamileliğim sırasında da bu cihazı kullanarak bebeğimin hareketlerini gözlemleme fırsatı buldum. Radyasyon olmadan, ağrısız ve sınırsız ölçüm yapabilme imkanı sunan bu teknoloji, oldukça işlevsel.
2015 yılında, teyzem Fatma (Hollanda’da yaşıyordu) rutin kontrollerine rağmen agresif bir meme kanserine yakalandı ve yalnızca 6 ay hayatta kalabildi. Bu süreçte, MIT’de doktora sonrası araştırmalarımı yapıyordum ve hemen yanına gitmek için izin aldım. Teyzemle geçirdiğim son günler, hem hasta hem de yakınları için ne kadar zorlayıcı olduğunu bana öğretti. Teyzem 49 yaşındaydı ve ölüm düşüncesi aklının ucundan bile geçmiyordu. Onun için rahatlatıcı bir çözüm ararken, “Bir sütyen taksan, ultrason içinde olsa…” fikrini birlikte geliştirdik. Şimdi bu hayalimizi gerçeğe dönüştürmüş olmanın mutluluğunu yaşıyorum.
Bunun yanı sıra, aile üyelerimizin hastalıklarına çözüm bulmak amacıyla gerçekleştirdiğimiz projelerle, aile bağlarımızı güçlendirmeye çalışıyoruz. Giyilebilir kalp pili de, tanımadığım ama genç yaşta kaybettiğim dedem için geliştirilmiş bir projeydi.
Dört ay önce anne oldum ve bu durum, çalışma şeklim üzerinde önemli bir etki yarattı. Olaylara bakış açım ve çözümleme yöntemlerim değişti. Oğlum Tayga, bana her gün yeni bir şey öğretiyor ve onunla geçirdiğim zaman, bana yeni bir bakış açısı kazandırıyor. Bu süreç, gerçekten çok keyifli.
Birçok gence danışmanlık yaparak ilham kaynağı oluyorum. Türkiye’den gelen gençlerin, yaptığım çalışmaları takip ettiğini ve onlardan olumlu geri dönüşler aldığımı duyduğumda çok mutlu oluyorum. Mevlana gibi, kapıyı çalan herkese açmaya çalışıyorum. Farklı inanç, dil, renk ve cinsiyetten gelen herkesin bilimle birleşmesini sağlamak için çabalıyorum. Gençlerin “Ben de yapabilirim” fikrini benimsemeleri için elimden geleni yapıyorum.
Nazım Hikmet’in “En güzel gün, henüz yaşamadığımız gündür” ifadesi gibi, benim en güzel projem henüz gerçekleştirmediğim projelerim. Her proje kendine özgü anılar ve deneyimler barındırıyor. Geçmişte birçok zorlukla karşılaştım, ancak bu zorlukların üstesinden gelerek daha iyi projeler geliştirmek için çalışmaya devam edeceğim. Henüz yolun başında olduğuma inanıyorum.
Canan Dağdeviren, son yıllarda bilim dünyasında adından sıklıkla söz ettiren en başarılı Türk bilim kadınlarından biridir. 1985 yılında İstanbul’da doğan Dağdeviren, ilk ve orta eğitimini Kocaeli’de tamamladıktan sonra Hacettepe Üniversitesi Fizik Mühendisliği bölümünde eğitim aldı. 2009 yılında Sabancı Üniversitesi Malzeme Bilimi ve Mühendisliği programında yüksek lisans derecesi aldıktan sonra, Fulbright bursu kazanarak ABD’ye gitti. 2014 yılında Illinois Üniversitesi’nde Malzeme Bilimi ve Mühendisliği alanında doktora unvanını aldı. Doktora süresince, fizik, elektronik, kimya, malzeme, mekanik ve tıp alanlarında esnek ve giyilebilir elektronik cihazlar üzerine çalışmalar yaptı. Giyilebilir kalp pili, pilsiz çalışan kalp çipi, cilt kanseri testi, beyin iğnesi ve sindirilebilir sensörler gibi birçok projeye imza atmıştır. Şu anda Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) Media Lab’da çalışmalarını sürdüren Dağdeviren’in Harvard Üniversitesi’nde genç akademi üyeliği bulunmaktadır. Geçmişteki çalışmalarıyla Forbes dergisinin “30 yaşından küçük 30 bilim insanı” listesine de girmiştir.
GÜNDEM
10 gün önceEKONOMİ
10 gün önceGENEL
10 gün önceGENEL
10 gün önceGÜNDEM
11 gün önceSPOR
11 gün önceGÜNDEM
11 gün önce