Ünlü sanatçı Erol Evgin ile resim ve müzik üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Eğitimim, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nden mezun yüksek mimar olarak başladı. Orada geçirdiğim zaman boyunca, Türk resminin büyük ustaları Cemal Tollu, Neşet Günal ve Devrim Erbil gibi sanatçılardan ders aldım. Ayrıca, Mahir Güven Atölyesi’nde beş yıl boyunca resim eğitimi aldım. Müzik, mimarlık ve resimle iç içe bir yaşam sürdürdüm. Evimde ve ofisimde resim yapabileceğim atölyelerim var, bu süreçte resim yapmak benim için bir dinlenme ve kendimi ifade etme yolu. Daha önce İstanbul, İzmir, Trabzon ve Ürgüp gibi şehirlerde sergiler açtım. Bodrum’da Touch Sanat Galerisi sahibi İnci Aytaç’ın bana bir sergi açma teklifi oldukça ilgi çekiciydi; bu fırsatı değerlendirmek istedim.
Sergimin ana teması, kültürel mirasımızdır. Bu topraklarda kurulan devletler ve imparatorluklardan günümüze ulaşan kültürel birikim, insanlığın ortak hazinesidir. Ancak, günümüzde bu miras, düzensiz yerleşim alanlarıyla bir arada yaşamak zorunda bırakılıyor. Üçüncü dünya ülkelerinde eski ve yeninin saygısız komşuluğu, bu durumu gözler önüne seriyor. Gündelik yaşamın koşuşturmacası içinde, bu eşsiz kültürel hazineleri görmekten bile geçiyoruz. Oysa, görkemli yapılar, bilge kişilere benzer; yüce ruhları, bilinçleri ve nefes kesen serüvenleri ile insanda hayranlık uyandırır. Bu anıtlar, bizim kadar bize ait; onlara da kendi ruh ve bilinçlerine uygun davranılmasını bekleme hakkı vardır. Tüm bu yapıların ortak özellikleri, yüzyıllara meydan okurcasına güçlü, mağrur ve ağırbaşlı duruşlarıdır. Ben de bu soylu yalnızlıkları tuvalime yansıtmaya çalıştım.
Konserler, benim için hayata bağlanmanın en güzel yollarından biri. Müzikseverlerle buluşup iki saat boyunca şarkılarımızı birlikte söylemek, birlikte gülmek, ağlamak ve birçok duyguyu paylaşmak, adeta bir terapi gibi. Bu etkileşim, benim için olduğu kadar müzikseverler için de çok kıymetli. “Sevdiklerim” albümümün ardından, bu yıl sanatçı dostlarımın unutulmaz şarkılarını yorumladığım “Sevdiklerim 2” albümünü yayımladım. 14 şarkıdan oluşan bu akustik albümde, 11 unutulmaz eseri özgün düzenlemelerden uzaklaşmadan yorumladım ve ayrıca 3 yeni bestem de bulunuyor. Her ay bu albümden yeni bir video klibi müzikseverlerle buluşturuyorum.
‘BENİM EN BÜYÜK ESERİM’…
100. yıl marşı üzerinde geçen yıldan beri çalışıyordum. Hep bir ağızdan söylenecek ve yüzüncü yılın coşkusuna yakışacak bir marş olması hedefim vardı. Sözlerini Dr. Selma Çuhacı yazdı, ben de besteledim ve düzenlemesini Firuz İsmailov yaptı. “Yüz Yılda Yüz Akıyla” adlı marş, uzun yıllar boyunca söylenecek bir eser oldu. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Benim en büyük eserim” dediği Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yıl kutlamalarının yıl boyunca daha coşkulu bir şekilde gerçekleştirilmesini hayal etmiştim. Ancak kutlamalar ekim ayına sarktı; ben de ekim ayında konserlerimle bu kutlamalara katılmayı planlıyorum.
‘ŞARKILAR VE TÜRKÜLER ORTAK DUYGULARIMIZIN İFADESİ…’
54 yıldır şarkı söylüyorum ve ülkemin dört bir yanında konserler verdim. İnsanların aynı şarkılarla hüzünlenip, aynı türkülerle coştuğunu görmek, benim için son derece anlamlı. Şarkılar ve türküler, ortak duygularımızın ifadesidir; toplumsal yaralara merhem olabilecek en etkili araçlardan biridir. Bu nedenle, konserler, festivaller ve sanatçılar yasaklanmamalı. Zor zamanlarda birbirimize sarılarak şarkılarımızı ve türkülerimizi söylemeye devam etmeliyiz.
Türkiye’nin kısa ve uzun vadeli birçok sorunu mevcut. Ancak uzun vadede en önemli sorun, çağdaş eğitim eksikliğidir. Eğitim olmadan gerçek anlamda bir demokrasi olamaz.
GÜNDEM
10 gün önceEKONOMİ
10 gün önceGENEL
10 gün önceGENEL
10 gün önceGÜNDEM
11 gün önceSPOR
11 gün önceGÜNDEM
11 gün önce