Dar kanal hastalığı, bel fıtığı ve diğer bel problemleriyle sıkça karıştırılan bir durumdur. Ancak, bu hastalığın doğru teşhis ve tedavisi oldukça önemlidir. Yaşlanmanın getirdiği dejeneratif değişiklikler, zamanla ana ve yan kanallarda daralmaya yol açar. Hem yaşlanma süreci hem de bel fıtığı ameliyatları sonucunda, omurlar arası disk ve faset eklemlerinin yüksekliği azalır. Bu durum, diskin zorunlu olarak bulging (fıtık) yapmasına neden olurken; genişlemiş faset eklemi ve kalınlaşmış veya zorunlu olarak kıvrılmış ligamentum flavum, spinal kanalı daraltır.
Yumuşak doku kalınlaşmaları, dar kanal hastalığının %40’ından sorumludur. Beli arkaya eğmek, kalınlaşmış ve kıvrılmış ligamentum flavum nedeniyle, kanal içine doğru kıvrılmalara ve faset eklemlerin kireçlenmesine neden olur. Bunun sonucunda hasta çeşitli rahatsızlıklar hisseder ve sıklıkla öne eğilmek zorunda kalır. Spinal kanalın şekli, sirküler, oval veya yonca yaprağı biçiminde olabilir. Bu şekil farklılıkları, MRI görüntülerinde kafa karışıklığına yol açabilir. Disk dejenerasyonu genellikle yaşla birlikte başlasa da, fazla kilo ve ağır iş yapmak, darlığa daha fazla neden olabilir.
Ayrıca, bel kullanımlarındaki düzensizlikler ve ameliyat sonucu disk aralığının daralması, ana kanalın ve foramen (yan kanal) yüksekliğini azaltarak kanalın daralmasına ve sinir liflerinin basınç altında kalmasına yol açabilir. Normalde bel bölgesindeki kanalın ön-arka çapı 15-25 mm arasında olmalıdır. Bu çapın 10-13 mm arasında olması göreceli stenoz, 10 mm’den az olması ise mutlak stenoz olarak adlandırılır. Ancak, bu darlıklara sahip birçok kişi, hiç bulgu vermeyebilir. Her bireyin patolojik değişikliklere karşı direnç ve uyum sağlama kabiliyeti birbirinden farklıdır. Bu nedenle, MRI’da çok az bası görüntüsüyle ciddi klinik durumlar gözlemlenirken, ciddi bası görüntülerine rağmen şikayetleri olmayan bireyler de oldukça fazladır. Bu durum, bilimsel olarak yeterince açıklanamamaktadır.
Dar kanal hastalığının en yaygın belirtileri şunlardır:
Öne eğilme, oturma ve yatma gibi pozisyonlar, semptomların hafiflemesine yardımcı olur. Hastalar, günlük yaşamlarında bulgulardan korunmak için sıklıkla öne eğilerek hareket ederler. Yokuş çıkmak, araba kullanmak ve bisiklete binmek, genelde bu hastalarda şikayet yaratmamaktadır.
Dar kanal hastalığı, sıklıkla damar hastalıkları ile karıştırılabilir. Bunun yanı sıra, önceden var olan periferik arter tıkayıcı hastalığı, nöropatik hastalıklar, kalça problemleri ve multipl skleroz gibi durumlar açısından dikkatlice incelenmelidir. Bel fıtığı ve lomber spondiloz ile de karışabilir. Lomber spondiloz, bacaklarda ciddi ağrı veya anormal duyuların saptanmadığı, genellikle bel ağrısı ile seyreden bir durumdur. Disk yüksekliği kaybı, end plate osteofitleri, faset osteofitleri, spondilolistezis ve disk herniyasyonları, foraminal stenoz gibi nedenler arasında yer alır.
Dar kanal durumu, doğumsal ve kazanılmış nedenlerden kaynaklanabilir. Doğumsal olanlarda, pediküller normalden daha kısa ve birbirine yakın olup, bulgular daha az ılımlı ve daha erken yaşta ortaya çıkabilir. Dejeneratif dar kanalda ise, genellikle ileri yaşlarda bulgular gözlemlenir ve en sık yürüyüş, ayakta durma ve beli arkaya eğme ile şikayetler belirginleşir.
Dar kanal hastalığı, genellikle 60 yaş civarındaki bireylerde ve kadınlarda daha sık görülmektedir. En sık olarak L4-L5 seviyesinde tutulma meydana gelirken, birkaç seviyede de etkilenme olabilir.
Lomber dar kanalı olan bireyler genellikle bacak ağrısı şikayeti ile başvururlar. Bu hastalar, nörojenik kladikasyo olarak bilinen durumla, her iki bacakta ya da tek taraflı bacak ağrısı yaşayabilirler. Ağrı, uyuşma, dolgunluk hissi, yanma, kramp ve güçsüzlük gibi semptomlar ortaya çıkabilir. Nörolojik muayene çoğu zaman normaldir ve nörolojik değişikliklere sıklıkla yan kanal giriş yeri darlığı sebep olur. Muayene sonrasında röntgen, MRI ve BT ile kesin tanı konulabilir.
Dar kanal hastalığının tedavisinde, ameliyat dışı yöntemler genellikle klinik deneyimlere dayanmaktadır. Ağrı kesici tedavinin iyileşmeye katkısı sınırlıdır ve özellikle yaşlı hastalarda hipertansiyon, diyabet, kalp damar hastalığı gibi durumların varlığında, romatizma ilacı olarak bilinen ağrı kesicilerin kullanımı riskli olabilir. Bu tür hastaların, bu ilaçların potansiyel kalp-damar, böbrek ve mide-barsak yan etkilerinden mümkün olduğunca kaçınmaları önerilmektedir.
Fizik tedavi uygulamaları ve özellikle fleksiyon temelli egzersiz programları hastalar için önemlidir. Korse, epidural steroid enjeksiyonu, osteopatik manuel terapi, proloterapi, kuru iğneleme, sabit bisiklet kullanımı ve kaplıca tedavisi gibi seçenekler de hastaların hizmetine sunulabilir. Hastaların çoğunluğu cerrahi dışı tedavi yöntemleriyle yaşamlarına devam edebilir. Bilimsel çalışmalar, uygun tedavi ve önlemler alınan hastaların, kısa ve uzun dönem takiplerde ameliyat dışı tedavilere daha iyi yanıt verdiğini göstermektedir. Ancak, kesin tanı alıp cerrahi tedavi gereksinimi olan hastaların da genellikle daha iyi sonuçlar elde ettikleri bilinmektedir.
Fıtığın kanalı daralttığı göz önünde bulundurulduğunda, fıtığın geri çekilmesiyle birlikte kanal darlığının ortadan kalkabileceği unutulmamalıdır. Kemik ve bağ büyümeleri, bel kayması veya tümöral oluşumlar gibi durumlara bağlı dar kanallarda, kesin tanı konulması durumunda cerrahi müdahale yapılmalı ve bu durumdan kaçınılmamalıdır. Uygun hasta seçimi, cerrahi tedavi ile başarı elde etmenin en kritik noktasıdır. Hastalar, cerrahi tedavi sonrasında da gerekli fizik tedavi süreçlerine titizlikle devam etmelidir. Aksi takdirde, ilerleyen aylar ve yıllar içinde yeni sorunlarla karşılaşma olasılıkları artar.
GÜNDEM
10 gün önceEKONOMİ
10 gün önceGENEL
10 gün önceGENEL
10 gün önceGÜNDEM
11 gün önceSPOR
11 gün önceGÜNDEM
11 gün önce