Carmen: Dans, Aşk ve Özgürlük Arayışı

0

BEĞENDİM

ABONE OL

News

0

Carmen: Dansın ve Aşkın Yolculuğu

Prosper Mérimée’nin 1847 tarihli eserinden Georges Bizet’nin opera uyarlaması olan ve Aleksandr Puşkin’in Çingeneler öyküsünden serbestçe esinlenen Carmen, yönetmen Benjamin Millepied’in büyülü dokunuşuyla sahneye taşınıyor. Eski bir yıldız dansçı, Paris Operası’nın yönetmeni, aynı zamanda Siyah Kuğu ve Dune gibi önemli filmlerin koreografı olan Millepied, ilk filminde izleyiciyi dans, aşk, yaşam, ölüm, özgürlük ve yazgı yolculuğuna çıkarıyor. Açılış sahnesindeki Carmen’in annesi Zilah’ın Chihuahuan çölünde gerçekleştirdiği ölüme meydan okuyan flamenco dansı, izleyici üzerinde derin bir etki bırakıyor.

Annesinin uyuşturucu karteli tarafından öldürüldüğünü öğrenen Carmen, Los Angeles’a giderek annesinin yakın arkadaşı Masilda’yı bulmaya karar verir. Meksika sınırının öte tarafında, Afganistan’dan dönen eski denizci Aidan, savaş travmalarıyla yüzleşmektedir. Para kazanmak için “Ülkenin arka bahçesini koruman gerek” diyen ırkçı, faşist gönüllü sınır devriyesine katılır. Sınırı geçerken Carmen’i ölümden kurtaran Aidan, ikiliyi Los Angeles’a doğru bir kaçışa yönlendirir.

Özgürlük Arayışı

Düş, sihir, büyü dolu, western, yol, gerilim, müzikal ve romantik dram unsurlarını harmanlayan bu eser, her karesiyle tablo niteliğindeki feminist bir yapım olarak dans ve sinemanın görkemli bir kutlamasını sunuyor. Carmen, dans ederken acısını, gücünü ve duygularını derin bir şekilde dışa vuruyor. Şarkılı sahneler, karakterlerin içsel dünyalarını yansıtırken, Carmen’in özgün temaları; çılgın aşk, öldürme dürtüsü ve özgürlük arayışını her an hissediliyor.

Genç kadın, annesinin geçmişini öğrenirken, Aidan da travmalarından kurtulmaya çabalar. İki yalnız birey, aşk sayesinde yeniden doğar ve özgürleşir. Carmen, Zilah ve Masilda güçlü kadın karakterlerdir; ataerkilliğe karşı durarak korkusuzca uçarlar. Carmen, annesi için dans ederken kim olduğunu ve nereye gitmek istediğini keşfeder, iyileşir ve kalbine ait olduğunu anlar.

Kaliforniya çölünün mistik atmosferi, parlak ışıkları, Los Angeles’ın yapay neonları, aydınlık ve karanlık, ateş ve duman, uçsuz bucaksız manzaralarla gerçek ile gerçeküstü arasında bir yolculuğa çıkıyoruz. Jörg Widmer’in etkileyici görüntüleri ve Nicholas Brittel’in büyüleyici müziği, filmdeki atmosferi güçlendiriyor. Carmen‘de, Melissa Barrera, Paul Mescal, Rossy de Palma, Marina Tamayo ve Nicole de Silva gibi yetenekli oyuncular yer alıyor.

Hayatın Seni Bekliyor

Olivier Peyon, Philippe Besson’un çok satan otobiyografik romanından uyarladığı psikolojik dram Bırak Artık Şu Yalanlarını’nda, sırları, pişmanlıkları, yalanları ve eşcinselliği yalın ve gerçekçi bir anlatımla gözler önüne seriyor. Ünlü eşcinsel yazar Stéphane Belcourt, 35 yıl sonra doğup büyüdüğü taşra kentine eski bir konyak markasının tanıtımını yapmak üzere onur konuğu olarak davet edilir. İçki içmemesine rağmen bu daveti kabul eden Stéphane, burada 1984’te 17 yaşındayken yaşadığı ilk aşkı Thomas Andrieu’nün oğlu Lucas ile karşılaşarak eski hayaletlerle ve geçmişin yaralarıyla yüzleşmek zorunda kalır.

Peyon, bu gerçek hikâyeyi geçmişle günümüz arasında paralellikler kurarak, 1980’lerde özellikle taşra da eşcinsel olmanın zorluklarını ve iki gencin sevişme sahnelerini objektif bir bakış açısıyla aktarıyor. Yalan sorusu film boyunca işleniyor: Neden insanlar yaşamları boyunca eşcinselliklerini saklayıp yakınlarına yalan söyler? Thomas’ın Stéphane’a “Sen gideceksin, hayatın seni bekliyor. Ben burada kalıp çiftçiliğe devam edeceğim. Seninle mutlu olduğum kadar kimseyle mutlu olamayacağım” dediği sahne, izleyicide derin bir hüzün bırakıyor.

Bravinsan ve Thylacine’nin etkileyici müziği, filmin duygusal derinliğine katkı sağlarken; Guillaume de Tonquédec, Victor Belmondo (Jean-Paul Belmondo’nun torunu), Guilaine Londez, genç oyuncular Jérémy Gillet ve Julien de Saint-Jean, yetkin yorumlarıyla eserin kalitesini artırıyor.