Büyük Taarruz ve Ekonomik Bağımsızlık: Atatürk’ün Vizyonu

Büyük Taarruz ve Ekonomik Bağımsızlık: Atatürk’ün Vizyonu

ABONE OL
January 24, 2025 22:45
Büyük Taarruz ve Ekonomik Bağımsızlık: Atatürk’ün Vizyonu
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi

Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutuk’ta ifade ettiği gibi, hem stratejik bir plan hem de taktik bir baskın olarak gerçekleşen Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi, 26-30 Ağustos 1922 tarihleri arasında, 26 Ağustos sabahı saat 05:30’da topçu ateşiyle başlamıştır. İki gün içinde düşman cepheleri çökertilmiştir ve 30 Ağustos’ta yapılan bu muharebede düşmanın ana kuvvetleri tamamen yok edilmiştir. Düşman ordusunun başkomutanı General Trikopis de tutsak düşmüştür. Atatürk, bu zaferin önemini şu sözlerle ifade etmiştir: “Demek ki tasarladığımız kesin sonuç beş günde alınmış oldu.”

Atatürk, bu beş günlük zaferin anlamını derin bir şekilde açıklamaktadır: “Her safhasıyla düşünülmüş, hazırlanmış, yönetilmiş ve zaferle sonuçlandırılmış olan bu harekât, Türk ordusunun, Türk subay ve komuta kurulunun yüksek kudret ve yiğitliklerini tarihte bir kez daha saptayan ulu bir eserdir. Bu eser, Türk ulusunun özgürlük ve bağımsızlık düşüncesinin ölümsüz bir anıtıdır. Bu eseri yaratan bir milletin evladı, bir ordunun başkomutanı olduğumdan mutluluğum sonsuzdur.” Bu sözler, Atatürk’ün mütevazılığı ve milletine duyduğu derin sevgi ve saygının bir yansımasıdır.

Atatürk, zaferi kendisine değil, millete ait kılmakta ve bu başarıyı, “Bütün dünyayı hayretlerde bırakan, bütün dünyayı ister istemez övgülerine sevk eden; topraklarımızı ve kutsal vatanımızı çiğneyen düşman ordularını yok eden bir zafer” olarak nitelendirmektedir. Bu yaklaşımı, onun milletine olan derin bağlılığını ve sorumluluğunu göstermektedir. 30 Ağustos’un sadece bir askeri zafer olmadığını, aynı zamanda “Özgürlük ve bağımsızlık düşüncesinin ölümsüz bir anıtı” olduğunu ifade etmesinin nedeni, Atatürk’ün vizyonundaki derinliktir.

İzmir İktisat Kongresi ve Ekonomik Zafer

30 Ağustos zaferinin ardından yalnızca altı ay sonra, Şubat 1923’te toplanan İzmir İktisat Kongresi’nde yaptığı açılış konuşmasında Atatürk, askeri zaferlerin iktisadi zaferlerle taçlandırılması gerektiğini vurgulamaktadır. “Siyasi, askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar, iktisadi zaferler ile taçlandırılamazlarsa meydana gelen zaferler devamlı olamaz, az zamanda söner.” diyerek, ekonomik bağımsızlığın önemini ortaya koymaktadır.

Atatürk, ekonomik zaferleri olmayan bir ülkenin esir bir ülke olacağını düşünerek, tam bağımsız bir Türkiye hayalini kurmaktaydı. Bu bağlamda, İzmir İktisat Kongresi’nin, Kasım 1922’de başlayan ve 4 Şubat 1923’de kesintiye uğrayan Lozan Konferansı’na ilişkin tartışmaların gölgesinde toplandığını hatırlamak gerekir. Atatürk, bu kongrede Lozan’ın ekonomiyle ilişkisini şu şekilde açıklamaktadır: “Efendiler, görülüyor ki bu kadar kesin ve yüksek bir askeri zaferden sonra bile bizi barışa kavuşmaktan engelleyen nedenler, doğrudan doğruya ekonomik nedenlerdir.”

Lozan, Atatürk’ün kararlılığı sayesinde sadece siyasi ve diplomatik bir zafer değil, aynı zamanda tam bağımsızlığımızı sağlayan iktisadi bir zaferdir. Ancak, 30 Ağustos’un 101’inci ve Lozan’ın 100’üncü yılında, savaş meydanlarında kazandığımız zaferleri iktisadi zaferlerle taçlandırmamızın üzerinden geçen yüz yıllık bir süreçte, ülkemiz, Osmanlı’nın son dönemini hatırlatacak şekilde derin bir çözülme ve çürümenin pençesindedir.

Ekonomik Bağımsızlık ve Günümüz Sorunları

Bugün, sınırlarımızın adeta kevgire çevrildiği, milyonlarca kaçak göçmenin ülkemize doldurulduğu bir durumdayız. İktidar, bu duruma gözlerini kapamış; birkaç milyar Avro uğruna, cennet vatanımızı Avrupa’nın kaçak göçmen kampına çevirmiştir. Şerefli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı, satışa çıkarılmış; şehit kanlarıyla sulanmış topraklarımızda gayrimenkul edinen yabancılara, ay yıldızlı pasaportlarımız promosyon kuponu yapılmıştır.

Stratejik askeri tesislerimiz, yabancı sermayeye peşkeş çekilmiş; yer altı zenginliklerimiz ise yabancıların insafına terk edilmiştir. Cumhuriyetimizi kuranların belirlediği “Güçlü maliye” ve “Sağlam para” ilkeleri, bugün neredeyse yok olmuştur. Bütçe birliği bozulmuş, TBMM’nin bütçe yapma ve denetleme işlevi köreltilmiştir. Varlık Fonu ile bütçe birliği ortadan kaldırılmış, Cumhuriyetimizin elinde kalan son varlıkları Sayıştay’ın denetiminden kaçırılmıştır.

Atatürk’ün Tavsiyesi ve Mücadele

Atatürk, Nutuk’ta “Saygıdeğer ulusuma şunu öğütlerim ki bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz mayayı çok iyi incelemeye dikkat etmekten hiçbir zaman geri kalmasın” demektedir. Bu öğüt, günümüzde içinde bulunduğumuz ekonomik buhranın ve bu buhranın yarattığı ekonomik sorunların kökenini anlamamıza yardımcı olmaktadır.

İktidar sahipleri, vicdanlarındaki öz mayanın sonucu olarak, ülkemizi yeni bir esirliğe sürüklemiştir. Ancak bu şartlar altında dahi her yaştan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının görevi, bağımsızlığımıza ve Cumhuriyetimize sahip çıkmaktır. Son seçimler, kimimizde bir yılgınlığa neden olsa da mücadelemizi pes etmeden sürdürmenin gerekliliğini göstermiştir. Bizler, “Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır; ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün yolundan gidenleriz. Öyleyse umut hep vardır ve hep var olacaktır.

Bu düşüncelerle, tam bağımsızlığımızın miladı olan Milli Kurtuluş Savaşımızın her bir aşamasında şehit düşen asker ve sivil tüm kahramanlarımızı rahmetle anıyor; Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarına bir kez daha şükranlarımı sunuyorum. Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin 101’inci yıldönümü hepimize kutlu olsun.

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP