35,9159
0.16%36,8113
-1.16%3.210,94
-0,52%10004.38
-0,52%Türkiye Makina Federasyonu (MAKFED) Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Dalgakıran, orta vadeli programdaki (OVP) çelişkilere dikkat çekerek, “Yüzde 4-4.5’lik büyüme hedefi var. Hem bu şekilde bir büyüme hem de yüksek enflasyonla mücadele etmek mümkün değil. Programda ithalatın artış hızı, ihracatın altında kalıyor. Mevcut haliyle böyle bir denge sağlamak imkansız. Çünkü Türkiye sanayisi, hammadde ve enerji konusunda dışa bağımlı,” şeklinde konuştu. İş dünyası örgütlerinin, içerdeki yüksek faiz, enflasyon, durgunluk ortamı ve dış dünyadan gelen tehditlere yeterince dikkat etmediğini vurgulayan Dalgakıran ile yeni OVP ve makine sektörünü konuştuk.
OVP’yi iş dünyası açısından nasıl değerlendiriyorsunuz, tatmin edici geldi mi?
Pek çok OVP’yi geçmişte gördük. Hedeflere ne kadar ulaşabildiğimize bakmak gerekiyor. Sorunlar varken, bunları acı reçeteler olmadan çözmek pek mümkün görünmüyor. Bugüne kadar ekonomide yaşanan hasarları gidermek için toplumsal olarak bazı bedeller ödemek zorunda kalacağız. OVP’de dikkatimi çeken husus, yüzde 4-4.5’lik büyüme hedefinin varlığı. Hem böyle bir büyüme hem de yüksek enflasyonla mücadele etmek mümkün mü, bilemiyorum. Programda ithalatın artış hızı, ihracatın altında kalıyor. Bu nasıl olacak, açıkçası anlamakta zorlanıyorum. Çünkü üretim ve ara malda, enerjide dışa bağımlıyız. Hem enflasyonu hem de ithalatı düşürmemiz mümkün değil. Yüzde 4.5’lik büyümeyle bu durumu çözmek oldukça zor. Şu an ekonomik olarak iyi bir durumda da değiliz.
ÇİN AKINI VAR
Peki makine sektörü ne durumda?
Makine ihracatı, Türkiye’nin genel ihracat büyümesinden daha hızlı bir büyüme sergiliyor. Sektör, küçük ölçekli işletmelerden oluşmakta ve karşımızda ciddi bir Çin rekabeti var. Her alanda baskı oluşturan Çin malları, Türk sanayicisi üzerinde ciddi etkiler bırakıyor. Bu tür bir ortamda, Türk sanayicisi olarak kayıplar vermemiz kaçınılmaz. Ticaretin globalleşmesi, bu koruma duvarlarıyla ağır yaralar alacak.
Bahsettiğiniz kayıplar ne zaman gerçekleşir?
Öngörüm, gelecek 10 yıl içinde bu kayıpların giderek artacağı yönünde. Her yıl bu baskıyı daha fazla hissedeceğiz. Çin, Avrupa’da önemli şirket satın alımları gerçekleştiriyor. Şu anda Çin, Türkiye’yi yalnızca mal satışı yapılan bir pazar olarak görmekte ya da kamu ihalelerine girmeye çalışmakta.
Finansmana ulaşım konusunda sıkıntılar devam ediyor mu?
Şu an kredi muslukları açılmaya başladı ancak faiz oranları oldukça yüksek. Bu koşullarda iş yapmak zor. Almanya’daki rakiplerimiz yüzde 4 faizle borçlanırken, bizim üreticimiz yüzde 40-50 faizle kredi kullanmak zorunda kalıyor. Çin’de ise faiz oranları yüzde 3 civarında. Bu sürdürülebilir bir durum değil. Türkiye’nin ivedilikle enflasyonu aşağı çekmesi ve finansmana ulaşımı kolaylaştırması şart. Türkiye, yakın geçmişte kaynaklarını 20 yıl vadeli konut projelerine yönlendirdi. Eğer bu uzun vadeli krediler sanayi sektörüne tahsis edilmiş olsaydı, bugün Türkiye ekonomisi çok daha farklı bir konumda olurdu. Şimdi bu durumu hep birlikte yaşıyoruz. Düşük faiz döneminde de kimse krediye ulaşamıyordu.
MAKİNEDE SİPARİŞLER DÜŞÜYOR
Yurtiçinde eğer makine satışları yüksekse, demek ki ekonomide çarklar dönüyordur. Şu an satışlar nasıl?
İç pazarda makine sektöründe siparişlerde belirgin bir düşüş gözlemleniyor. İhracatta ise durumu korumaya çalışıyoruz. İhracatımızın yüzde 50’den fazlası Avrupa pazarına yönelik. Orada da bir miktar düşme ihtimali var. İç piyasada faizlerin yüksek seviyelere ulaşmasıyla daha durağan bir süreçle karşı karşıya kalacağız.
Şu an firmalardan gelen en yoğun şikâyetler neyle ilgili?
En büyük şikâyetler finansman ve Çin ile ilgili. Fason üretimler yapıyoruz ve kâr marjlarımız oldukça düşük. Dövizin değeri enflasyonun altında kalınca, içerideki girdi maliyetleri artıyor. Bu durum, ihracatçıyı para kazanamaz hale getiriyor.
TEHLİKENİN FARKINDA DEĞİLLER
Sosyal medya hesabınızda “İş dünyası ayakta uyuyor” dediniz, uyarınız ne üzerine? İş dünyası neyi fark etmiyor?
Eleştirilerim, iş dünyası örgütlerine yönelik. Ciddi kaynaklara sahip olan iş dünyası örgütleri, çevrelerinde toplumsal güvenilirlik oluşturamıyorlar. Kurumların kendi stratejileri yok. Sürekli orta yolu bulmaya çalışıyorlar. Oysa Türkiye’nin ciddi bir dönüşüme ihtiyacı var. Mevcut durumlarının sürdürülebilirliği üzerine kurulu bir sistemle hareket ediyorlar. Şirketlerimiz verimli değil ve entelektüel bir sermaye oluşmuyor. İş dünyası örgütleri, yaklaşan tehlikeleri göremiyor. İçerideki yüksek faiz, enflasyon, durgunluk ortamı ve dış dünyadan gelen tehditleri ya göremiyor ya da görmek istemiyorlar. En büyük tehdit, ölçek ekonomisinin arkasındaki rüzgârı kullanarak büyüyen Çin endüstrisi. Önümüzdeki 10 yıl içinde bu ekonomi ile baş edebilecek çok az sanayicimiz kalacak. Dünya, nüfusunu daha nitelikli hale getirmeyi konuşurken, biz okumuş ama vasıfsız insanlar yetiştiren sistemimizi yenileyemiyoruz. Nitelikli çalışanlarımızı yurtdışına kaptırdığımızda, tamamen ucuz işgücüne dayalı bir milli gelir seviyesine sıkışıp kalırız.
Sektörünüz için gelecek dönemde gördüğünüz ana riskler hangileri?
En büyük risk, Çin’in etkisi. Türkiye, yakın zamanda Çin’e karşı kendini korumak için daha fazla gümrük duvarı örecektir. Bu noktada, kendi imkânlarımızla yeni yatırımlar yapma şansımız kalmayacak. Artık daha fazla Uzakdoğulu yatırımcıyı Türkiye’ye çekmek gerekiyor. Ölçek ekonomilerde büyük şirketler avantajlı hale geliyor. Şirketlerin büyümesi ve birleşmesi gerekiyor; aksi takdirde başarılı olamayız. Özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerin ciddi sıkıntılar yaşayacağını öngörüyorum.
PLAN YAPMAK ZOR
Sizin sektörde kaç işletme var?
Türkiye genelinde yaklaşık 22 bin işletme bulunuyor. Almanya’da 300 milyar dolarlık makine ihracatını 6 bin firma gerçekleştiriyor. Bu yıl biz de 27-28 milyar dolarlık ihracat hedefliyoruz ve bu ihracatı yaklaşık 12-13 bin firma yapıyor. Biz, sorunlu alanlara yeterince odaklanmıyoruz ya da sorunları küçük pansumanlarla çözmeye çalışıyoruz. Sektörde 250 bin civarında kişi istihdam ediliyor. Firmaların sermaye yapıları zayıf. Eğitim sisteminden başlayarak köklü değişiklikler yapmamız gerekiyor.
Kur, enflasyon öngörüleriniz neler, kurun geldiği seviye ihracatçıyı memnun ediyor mu?
Gelecek yıllarla ilgili öngörüde bulunmak ve plan yapmak oldukça zor. Öngörüler artık 15 güne kadar iniyor; ancak ekonomi güven üzerine inşa edilmiş bir sistemdir ve gelecek 5-10 yıl içinde neler olacağını öngörmek gerekiyor. Şu anda deneyimli bir ekonomi yönetimi var fakat yine de piyasa dinamikleri aynı akorda olmalı.
GÜNDEM
10 gün önceEKONOMİ
10 gün önceGENEL
10 gün önceGENEL
10 gün önceGÜNDEM
11 gün önceSPOR
11 gün önceGÜNDEM
11 gün önce