Açıköğretim Sistemi ve Geleceği

Açıköğretim Sistemi ve Geleceği

ABONE OL
January 23, 2025 10:49
Açıköğretim Sistemi ve Geleceği
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Yükseköğretim gören öğrencilerin neredeyse yarısı, açıköğretim sisteminde eğitim alıyor. Ancak, bu sistemin geleceğine dair yükseköğretim üst kurulları tarafından yalnızca kontenjanların azaltılması gibi sınırlı önlemler alınıyor; stratejik bir çalışma ya da yönlendirme yapılmıyor. Örneğin, Yükseköğretim Kurulu (YÖK) 2019-2023 Stratejik Planı’nda açıköğretim ile ilgili herhangi bir hedef ya da strateji bulunmuyor. Bu konu üzerine görüşlerini aktaran YÖK Yürütme Kurulu üyesi Prof. Dr. Ali Ekrem Özkul, “Yüz yüze eğitim ile uzaktan eğitimin teknoloji aracılığıyla birbiriyle entegre olduğu, yapay zekâ ile birleştiği günümüzde, misyonunu ve heyecanını yitirmeye başlayan açıköğretim sisteminin, değişen paradigmalar ışığında gözden geçirilerek toplumun ihtiyaçlarına uygun bir şekilde yeniden yapılandırılması gerekmektedir” dedi.

Kurulduğu 1982 yılından bu yana, lisans ve önlisans programlarına YÖK istatistiklerine göre yaklaşık 13.5 milyon öğrencinin kaydolduğu, 3.9 milyon mezun veren, çeşitli mesleki ve kişisel gelişim fırsatları sunan sertifika programları ve herkesin erişebildiği eğitim materyalleri ile “yaşam boyu eğitim” sağlayan açıköğretim sistemi, yalnızca ülkemizin değil, dünyanın en büyük eğitim organizasyonlarından biri olarak öne çıkmaktadır.

Prof. Özkul, sistemi nasıl kurulduğunu şu sözlerle ifade etti: “Genellikle uzaktan eğitim ile eşanlamlı olarak algılanan açıköğretim sistemi, tüm dünyada ‘Açık Üniversite’ olarak gelişen yükseköğretim modelinin ülkemizde fakülte olarak yapılandırılmış biçimidir. Açık üniversite modelinin hayata geçirilmesi, 1970’li yıllarda Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’in Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde televizyon aracılığıyla eğitim çalışmalarına başlaması ile olmuştur. 1978 yılında ‘Açık Üniversite’ konusunda TBMM’ye sunulan bir raporun ardından, 1982 yılında kurulan Açıköğretim Fakültesi ile bu model hayata geçirilmiştir. İlk yıl sadece iki lisans programı ile 30 bine yakın öğrenciye hizmet vermeye başlayan Açıköğretim Fakültesi, izleyen yıllarda yeni programlar ekleyerek, çeşitli bakanlıklar, silahlı kuvvetler ve özel kuruluşlarla yapılan iş birlikleri sayesinde genişlemiştir. Öğrenci sayısı hızla artarak, 1990’lı yıllarda 100 binin üzerinde öğrencisi olan mega üniversiteler arasında ilk sırada yer almıştır. 1993 yılında ‘İktisat ve İş İdaresi Programları’nın açılarak, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Sistemi üç fakülteden oluşan bir yapı haline gelmiştir. Atatürk, İstanbul ve Ankara üniversitelerinin de devreye girmesiyle açıköğretim sistemi daha da çeşitlenmiştir. 2001 yılından itibaren, yükseköğretim kurumlarında herhangi bir örgün önlisans veya lisans programına kayıtlı ya da mezun olan öğrencilere açıköğretim programlarına sınavsız kayıt hakkı tanınmasıyla, ‘İkinci Üniversite’ olarak adlandırılan yeni bir öğrenci grubu oluşmuştur. Bu uygulama, ülkemizi birden fazla fakülte bitirenler oranı itibarıyla öne çıkaracak bir ilgi görmüştür.”

YIĞILMA HAFİFLEDİ

Prof. Özkul’a göre, açıköğretim modeli sayesinde:

  • Çok düşük maliyetlerle yükseköğretim olanağı sağlanarak üniversite kapısındaki yığılma hafifletildi,
  • Başka türlü yükseköğretim imkânı bulamayacak geniş kesimlere bu özlemlerini gerçekleştirme fırsatı verildi,
  • Daha önce yazılmamış birçok alanda ilk ders kitapları yazıldı,
  • Bilgisayar ve çevrimiçi teknolojiler Türkiye’de ilk kez kitlesel olarak verimli bir şekilde kullanıldı,
  • Türkiye’nin yükseköğretimde okullaşma oranları kayda değer şekilde yükseldi,
  • Uzaktan eğitim konusunda önemli bir deneyim biriktirildi.

EKSİKLİKLER DEVAM EDİYOR

Açıköğretim sisteminin esas itibarıyla ilk kurulduğu dönemdeki yapı ve işleyişinin üzerine çıkamadığına dikkat çeken Prof. Dr. Ali Ekrem Özkul, “Eğitim-öğretim süreci, basılı ya da dijital metinler ve eş zamanlı oturumlarla öğrencilere bilgi aktarma biçiminde sürdürülmüş; ölçme ve değerlendirmede ise çoktan seçmeli sınavların ötesine geçilememiştir. Açıköğretim sistemimizin en önemli eksiklikleri, özünde olması gereken eğitimde açıklığı tam olarak sağlayamaması, öğrencilerin aktif katılımını teşvik eden öğrenme etkinlikleri sunamaması ve ölçme-değerlendirmenin üniversite eğitiminin gerektirdiği üst düzey yetkinlikleri destekleyecek şekilde uygulanmamasıdır” şeklinde konuştu.

DÖRT FARKLI MODEL UYGULANIYOR

Yükseköğretim sistemimizde dört eğitim-öğretim modeli uygulanmaktadır: örgün öğretim, ikinci öğretim, uzaktan öğretim ve açıköğretim. “Örgün Öğretim” ile örgün öğretim saatleri dışında gerçekleştirilen “İkinci Öğretim” geleneksel yüz yüze eğitim uygulamalarıdır. Uzaktan öğretim ise çok daha geniş bir kavram olup, yüz yüze eğitim veren bazı bölümlerin, programlarını bilgi ve iletişim teknolojilerine dayalı olarak sunmalarına olanak tanıyan bir modeldir. Açıköğretim ise tüm dünyada ‘Açık Üniversite’ olarak gelişen yükseköğretim modelinin ülkemizdeki fakülte olarak yapılandırılmış halidir.

AÇIK ÜNİVERSİTE NEDİR?

Açık Üniversite; yaş, eğitim geçmişi, konum ya da sosyo-ekonomik durum gibi faktörler göz önünde bulundurulmadan tüm bireylere açık ve erişilebilir eğitim sağlama amacıyla ilk kez 1969 yılında İngiltere’de hayata geçirilmiştir. Açık Üniversite uygulamaları, posta yoluyla gönderilen ve tamamlandıktan sonra aynı şekilde geri alınan çalışma, ödev ve sınav materyallerini, bunları destekleyen televizyon programlarını, öğrenci merkezlerindeki yüz yüze eğitim ve danışmanlık desteğini içermektedir. Zamanla bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerle bu model, esnek ve erişilebilir bir hale gelerek dünya genelinde benimsenmiştir. Açık üniversite modeli hızla yayılmış ve yükseköğretime erişimin genişletilmesinde önemli bir rol oynamıştır. Coğrafi kısıtlamalar, iş yükümlülükleri, mali imkansızlıklar veya kişisel koşullar nedeniyle geleneksel üniversitelere devam edemeyen bireyler için bu fırsatı sunan açık üniversitelerin sayısı artmıştır.

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP