Dar kanal hastalığı, genellikle bel fıtığı ve beldeki diğer sorunlarla karıştırılan, omurga içindeki sinirlerin sıkışmasıyla karakterize edilen bir durumdur. Yaşlanmanın bir sonucu olarak gerçekleşen dejeneratif değişiklikler, zamanla ana ve yan kanallarda daralmaya yol açar. Hem yaşın getirdiği etkiler hem de bel fıtığı ameliyatının sonuçları, omurlar arasında bulunan disklerin ve faset eklemlerinin yüksekliğinin azalmasına neden olur. Bu durum, disklerin mecburi bulging (fıtık) yapmasına, genişlemiş faset eklemleri ve kalınlaşmış ligamentum flavum’un kanalı daraltmasına yol açar. Yumuşak doku kalınlaşmaları, dar kanalın %40’ından sorumludur ve bu durum, hastaların farklı rahatsızlıklar hissetmesine neden olurken, çoğu zaman öne eğilme pozisyonunu benimsemelerine sebep olur.
Dar kanal hastalığının en yaygın belirtileri arasında yürümek, ayakta durmak ve beli geri eğmekle ortaya çıkan ağrı, uyuşma, dolgunluk hissi, yanma, kramp ve güçsüzlük bulunmaktadır. Ayrıca bel ağrısı da sık görülen bir semptomdur. Nörolojik bulgular, idrar ve barsak problemleri gibi ciddi durumlar bu hastalarda genellikle sık görülmez. Öne eğilmek, oturmak ve yatmak gibi pozisyonlar, semptomları hafifletir. Hastalar, günlük yaşamlarında bu bulgulardan kaçınmak için öne eğilerek hareket etmeye çalışırlar. Yokuş çıkmak, araba kullanmak ve bisiklet sürmek gibi aktiviteler genellikle şikayetlere neden olmaz.
Dar kanal hastalığı, damar hastalıkları ile kolaylıkla karıştırılabilir. Önceden mevcut olan periferik arter tıkayıcı hastalığı, nöropatik hastalıklar ve kalça problemleri gibi durumlar da dikkatlice incelenmelidir. Bel fıtığı ve lomber spondiloz ile de karışıklık yaşanabilir. Lomber spondiloz, genellikle bacaklarda ciddi ağrı veya anormal duyuların saptanmadığı, bel ağrısıyla seyreden bir durumdur. Disk yükseklik kaybı, end plate osteofitleri, faset osteofitleri ve spondilolistezis gibi durumlar, foraminal stenoz yapan nedenler arasındadır. Dar kanal hastalığı doğumsal olabilir, ancak çoğu zaman kazanılmış bir durumdur. Doğumsal olanlarda, pediküller normalden daha kısa ve birbirine daha yakındır. Dejeneratif dar kanalda ise bulgular genellikle daha ileri yaşlarda görülmektedir.
Dar kanal hastalığı, genellikle 60 yaş civarındaki bireylerde daha sık görülmektedir ve kadınlarda daha yaygındır. En sık olarak L4-L5 seviyesinde tutulmakta ve bazen birden fazla seviyeyi etkileyebilmektedir.
Lomber dar kanala sahip hastalar, sıklıkla bacak ağrısı şikayeti ile başvurur. Bu ağrı genellikle nörojenik kladikasyo şeklinde, her iki bacakta veya tek taraflı olarak karşımıza çıkabilir. Hastalar, ağrı, uyuşma, dolgunluk hissi, yanma, kramp veya güçsüzlük hissedebilirler. Nörolojik muayene çoğunlukla normaldir ve nörolojik değişiklikler genellikle yan kanal giriş yeri darlığından kaynaklanır. Muayene sonrasında röntgen, MRI ve BT gibi görüntüleme yöntemleri ile tanı koymak mümkündür.
Ameliyat dışı tedavi yöntemleri, çoğunlukla klinik deneyimlere dayanmaktadır. Ağrı kesici tedavinin iyileşmeye katkısı genellikle beklenmez. Özellikle yaşlı, hipertansiyon, diyabet ve kalp damar hastalığı bulunan bireylerin, romatizma ilacı olarak bilinen ağrı kesicilerin kullanımıyla meydana gelebilecek kalp-damar, böbrek ve mide-barsak risklerinden kaçınmaları önerilmektedir. Fizik tedavi uygulamaları ve fleksiyon temelli egzersiz programları da hastalar için faydalı olabilir. Ayrıca, korse, epidural steroid enjeksiyonu, osteopatik manuel terapi, proloterapi, kuru iğneleme, sabit bisiklet ve kaplıca tedavisi gibi seçenekler de hastaların hizmetine sunulabilir. Çoğu hasta, cerrahi dışı tedavi yöntemleriyle yaşamlarını sürdürebilir. Bilimsel çalışmalar, gerekli tedaviler yapılıp önlemler alındığında hastaların kısa ve uzun vadede ameliyat dışı tedaviye daha iyi yanıt verdiklerini göstermektedir. Ancak kesin tanı alıp cerrahi tedavi görmek zorunda kalan hastalar da sonrasında daha iyi sonuçlar elde edebilmektedir. Fıtığın kanalı daralttığı göz önüne alındığında, fıtığın geri çekilmesi durumunda kanal darlığı ortadan kalkabilir. Kemik ve bağ büyümeleri, bel kayması veya tümöral oluşumlar gibi durumlarda kesin tanı konulması halinde cerrahi müdahale gerekli olabilir ve bu durumdan kaçınılmamalıdır. Uygun hasta seçimi, cerrahi tedaviyle başarı elde etmenin en önemli unsurlarındandır. Cerrahi tedavi sonrası, hastaların gerekli fizik tedavi prosedürlerini titizlikle uygulamaya devam etmeleri önemlidir. Aksi takdirde ilerleyen zamanlarda yeni sorunlarla karşılaşma olasılıkları artabilir.
GÜNDEM
10 gün önceEKONOMİ
10 gün önceGENEL
10 gün önceGENEL
10 gün önceGÜNDEM
11 gün önceSPOR
11 gün önceGÜNDEM
11 gün önce