Pulmoner hipertansiyon (PH), akciğer damarlarında kan basıncının anormal derecede yükselmesiyle karakterize edilen, karmaşık bir hastalıktır. Bu durum, zamanında tanı ve tedavi edilmediğinde kalp yetersizliği ve hatta ölümle sonuçlanabilecek ciddi bir kalp-akciğer dolaşım bozukluğuna yol açabilir.
Türk Kardiyoloji Derneği–Pulmoner Vasküler ve Erişkin Doğumsal Kalp Hastalıkları Çalışma Grubu Başkanı ve Fırat Üniversitesi Kardiyo-Pulmoner Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Mehmet Akbulut, pulmoner hipertansiyonun, toplumda yaygın olarak görülen yüksek tansiyon ile karıştırılmaması gerektiğini vurguladı. Prof. Dr. Akbulut, “Pulmoner hipertansiyon, doğası gereği oldukça karmaşık bir hastalık olup; kesin tanısı yalnızca bu alanda uzmanlaşmış merkezlerde, kalp kateterizasyonu (anjiyografik yöntem) ile konulabilir. Akciğer damarlarındaki basınç yüksekliğine bağlı olarak hemodinamik olarak üç, sebeplerine göre ise klinik olarak beş farklı formu bulunmaktadır.” şeklinde ifade etti.
Dünya genelinde pulmoner hipertansiyona dair yeterli veri bulunmadığını belirten Prof. Dr. Akbulut, “Dünya genelinde milyonlarca insanın bu hastalığın etkisi altında olduğu tahmin edilmektedir. Pulmoner hipertansiyon, her yaş grubundaki bireyleri etkileyebilmekle birlikte, kadınlarda erkeklere göre 1.8 kat daha fazla görülmektedir.” dedi.
Prof. Dr. Akbulut, pulmoner hipertansiyonun pek çok farklı hastalık tarafından tetiklenebileceğini belirtti. “Pulmoner hipertansiyonu tetikleyen hastalıklar, klinik olarak birbirinden farklı beş grup pulmoner hipertansiyon formuna zemin hazırlamaktadır. İlk form, doğrudan akciğer atardamarlarının etkilendiği ve sertleşme, hasarlanma veya daralma gibi sorunların ortaya çıktığı Pulmoner Arteriyel Hipertansiyon (PAH) olarak adlandırılmaktadır.” diye ekledi.
Pulmoner hipertansiyonun belirtilerine değinen Prof. Dr. Akbulut, hastaların en çok nefes darlığı, yorgunluk, göğüs ağrısı, ödem, baş dönmesi, çarpıntı ve ses kısıklığı gibi şikayetlerden yakındıklarını söyledi. “Muayene sırasında, boyun damarlarında genişleme, kalp seslerinde düzensizlik, karında şişkinlik, bacak ve ayaklarda ödem gibi dikkat çekici bulgulara rastlanabilir. Özellikle efor esnasında dudak veya parmak uçlarında morarma da önemli bir belirtidir.” ifadelerini kullandı. Belirtilerin, başka kalp-damar hastalıkları veya astım, KOAH gibi diğer hastalıklarda da görülebileceğini belirten Akbulut, bu belirtilerle karşılaşanların vakit kaybetmeden uzman bir merkeze başvurmaları gerektiğini vurguladı.
Pulmoner hipertansiyonun tanı süreci, kardiyoloji ve göğüs hastalıkları başta olmak üzere, iç hastalıkları (romatoloji, hematoloji, gastroenteroloji, nefroloji, endokrinoloji), kalp-damar cerrahisi, göğüs cerrahisi, genetik, radyoloji, nükleer tıp ve pediatri gibi birçok uzmanlık alanının koordineli çalışmasını gerektirmektedir.
Günümüzde her pulmoner hipertansiyon formu için, hastaların yaşam kalitesini ve hayatta kalma sürelerini önemli ölçüde artıran çeşitli ilaç ve cerrahi tedavi seçenekleri mevcuttur. Prof. Dr. Akbulut, “Kronik tromboembolik olaylar sonucu gelişen pulmoner hipertansiyon, çoğu hastada tedavi ile tamamen iyileşebilir. Ancak tedavi stratejilerinin etkinliğini kontrol etmek için tüm hastaların her 3-6 ayda bir yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir. Hedeflenen iyileşmenin sağlanamadığı durumlarda ise akciğer ve/veya akciğer-kalp nakli düşünülmelidir.” dedi.
Pulmoner hipertansiyonlu bireylerin dikkat etmesi gereken önemli noktaları ise şöyle sıraladı:
GÜNDEM
10 gün önceEKONOMİ
10 gün önceGENEL
10 gün önceGENEL
10 gün önceGÜNDEM
11 gün önceSPOR
11 gün önceGÜNDEM
11 gün önce