Çoğu insanın bazı durumlara karşı korku hissetmesi yaygın bir durumdur. Ancak, bu korkular zaman zaman bireylerin günlük yaşamlarını olumsuz yönde etkileyebilecek boyutlara ulaşabilir. Bu korkular arasında ‘alan korkusu’ olarak bilinen agorafobi, önemli bir yer tutmaktadır. Agorafobi, bireyin belirli bir alanda sıkışmış hissetmesine neden olan, utanılacak bir duruma düşme korkusu yaratan ve kişiyi panikleten bir anksiyete bozukluğu olarak tanımlanabilir. Bu durum, kişinin kontrolü kaybetme, delirme, kalp krizi geçirme veya ölüm korkusu gibi düşüncelerle beslenir. Kişi bu aşamaya geldiğinde, kimsenin yardım edemeyeceği fikriyle ya evden çıkmak istemez ya da yanında güvendiği birinin olmasını talep eder.
Agorafobi, genellikle panik bozuklukla birlikte görülse de, bu iki rahatsızlık birbirinin yerine geçmez. Her ne kadar birçok belirtisi benzer olsa da, panik bozukluk, ataklar şeklinde kendini gösterirken, agorafobide belirli bir alanla ilgili bir kaygı söz konusudur. Bu alanlar spesifik olabileceği gibi, ev dışındaki tüm alanları da kapsayabilir. Oluşan olumsuz düşünceler, sinir sistemini uyararak vücudun alarm durumuna geçmesine neden olur.
Agorafobi, anksiyete bozuklukları arasında yer aldığı için, diğer anksiyete bozukluklarının yaşanması da bu durumun ortaya çıkmasına zemin hazırlayabilir. Kendi içinde yer değiştirme özelliği gösteren bu rahatsızlıklar arasında panik bozukluğu, yaygın anksiyete bozukluğu, sosyal fobi, obsesif kompulsif bozukluk (takıntı hastalığı), travma sonrası stres bozukluğu, madde kullanımına bağlı anksiyete bozuklukları, özgül fobiler ve bunların yanı sıra depresyon gibi durumlar da yer alabilir.
Agorafobinin temelinde yatan sorun, ‘kontrolü kaybetme korkusu’ olduğundan, bireyin kontrolünün kendisinde olmadığını düşündüğü alanlarda bu rahatsızlık açığa çıkar. Ayrıca, kişilik özelliklerinin de bu durumu etkilediği söylenebilir. Örneğin, mükemmeliyetçi ve obsesif kişilik özellikleri taşıyan bireylerde agorafobi görülme sıklığı daha fazladır. Bu tür bireyler, ‘ya hep ya hiç’ ilkesiyle hareket ederler; yani bir uçağa bindiğinde ya son derece rahat olurlar ya da asla binmeyi tercih etmezler.
Agorafobinin tedavisinde, bireyin öncelikle korktuğu ve kaygı duyduğu alanları tanımlaması ve bu alanlara kademeli olarak maruz kalması önemlidir. Eğer bu süreçte başarılı olursa, agorafobiye dönüşmeden kaygılarını aşabilir. Ancak, tanı alacak düzeyde olan agorafobi hastalarının mutlaka bir psikiyatri uzmanına başvurması gerekmektedir. Psikiyatrist tarafından yapılacak değerlendirmeden sonra terapi sürecine geçilmelidir.
En yaygın tedavi yöntemi, bilişsel davranışçı terapidir. Bu terapi ile birey, zihnindeki kaygıları sorgulama ve olası sonuçları değerlendirme fırsatı bulur. Ayrıca, aşamalı olarak bu kaygılarla yüzleşme imkanı da sağlanır. Diğer bir tedavi yöntemi ise EMDR terapisidir. Bu yöntemde, bireyin olumsuz düşünceleri ele alınarak, sistematik bir şekilde bu düşüncelere karşı duyarsızlaştırılır.
Son zamanlarda, bazı kliniklerde sanal gerçeklik gözlükleri kullanılarak da agorafobi tedavi edilmektedir. Terapist gözetiminde, MR cihazı, kapalı alanlar, yükseklik veya asansör gibi korkular üzerinde çalışılarak, bireyler kontrollü bir ortamda bu kaygılarla başa çıkma deneyimi yaşarlar. Eğer kişi, agorafobi nedeniyle evden çıkamayacak hale gelmişse, ileri aşamalarda bu tür tedavi yöntemlerinin uygulandığı hastanelerde yatış gerekebilir.
GÜNDEM
10 gün önceEKONOMİ
10 gün önceGENEL
10 gün önceGENEL
10 gün önceGÜNDEM
11 gün önceSPOR
11 gün önceGÜNDEM
11 gün önce