Ağrılı ve döküntülü bir hastalık olan zona, bağışıklık sistemi ile yakından ilişkili bir sorundur. Uzman Deri Hastalıkları Doktoru Dr. Aliye Sevdem Gülcan, bu hastalığın özellikle stres, yorgunluk veya bağışıklık sisteminin zayıfladığı durumlarda ortaya çıkarak bireylerin yaşam kalitesini önemli ölçüde düşürdüğünü vurgulamaktadır. Kış aylarında artan enfeksiyon hastalıkları ve zayıflayan bağışıklık sisteminin zonanın ortaya çıkma riskini artırabileceğine işaret eden Gülcan, “Bu dönemde grip ve soğuk algınlığı gibi viral enfeksiyonların artmasıyla birlikte vücut daha savunmasız hale gelir. Eğer kişi çocuklukta suçiçeği geçirmişse, suçiçeğine neden olan varicella-zoster virüsü (VZV) tekrar aktive olarak zona hastalığını tetikleyebilir,” diye açıklamaktadır.
Dr. Gülcan, halk arasında daha çok ‘gece yanığı’ olarak bilinen zonanın, varisella zoster virüsünden kaynaklandığını belirterek, “Yetişkinlerin yaklaşık yüzde 20-30’unda görülmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde her yıl tahminen bir milyon vaka tespit edilmektedir. Zona, geçirilmiş suçiçeği enfeksiyonundan sonra, sinir köklerinde gizli kalan ve suçiçeğine neden olan varisella-zoster virüsünün yeniden aktif hale gelmesiyle ortaya çıkan bir viral hastalıktır,” şeklinde konuşmaktadır. Dr. Gülcan, “Suçiçeği geçiren bir kişinin vücudunda virüs kalır ve yaşamının bir döneminde virüsün aktifleşmesi sonucu zona hastalığı meydana gelir. Ancak hiç suçiçeği geçirmemiş ya da suçiçeği aşısı olmamış kişiler, hastalık olan bir kişiden VZV ile enfekte olabilir,” diye eklemektedir.
Zona görülme sıklığının bağışıklık durumu ile güçlü bir şekilde ilişki içerisinde olduğunu belirten Dr. Gülcan, “Bağışıklık sistemi zayıf bireylerin zona hastalığına yakalanma riski, sağlıklı kişilere göre 100 kat daha fazladır. Kemik iliği veya organ nakli, lösemi, lenfoma veya solid malignite gibi durumlarda kemoterapi ve/veya radyoterapi gören kişiler zona hastalığı açısından risk altındadır. HIV enfeksiyonu, diyabet ve romatolojik hastalıklar gibi kronik hastalıklar nedeniyle uzun süreli immünsüpresif ilaç kullanımı da zona hastalığı gelişiminde rol oynamaktadır. Bunun yanında, ileri yaş, duygusal stres, akut veya kronik hastalık varlığı gibi birçok etken hastalığın ortaya çıkmasında tetikleyici rol oynamaktadır,” demektedir.
Zona hastalığı olan bireylerde genellikle ilk bulgunun vücudun sağ veya sol tarafında olmak üzere tek taraflı, belirli bir alanda, yanıcı ve batıcı şekilde şiddetli bir ağrı olarak başladığını belirten Dr. Gülcan, “İlk bulguları takiben birkaç gün içinde aynı bölgede döküntü başlar ve bu alan yayılmaya başlar. Döküntülerin zamanla içleri sıvı dolup daha sonra kuruyup dökülmeleri ortalama 2-3 hafta sürmektedir,” ifadelerini kullanmaktadır.
Hastalığın çok nadir de olsa döküntü olmadan da oluşabileceğini ve bu durumun tanıyı zorlaştırabileceğini belirten Dr. Gülcan, “Nadir durumlarda zona, yüzde göz veya kulak bölgesinde tutulum yapabilir. Bu durumlarda görme kaybı veya işitme kaybı gibi önemli komplikasyonların önlenmesi amacıyla acil tedavi gereklidir. Virüs, temas yoluyla da bulaşabilir. Özellikle gebeler, kanser hastaları ve bağışıklığı baskılanmış bireylerin zonaya yakalanma ihtimali daha yüksektir. Bu kişilerde hastalığın seyri de sağlıklı bireylere göre çok daha şiddetlidir,” diye açıklamaktadır.
Hastalığın önlenmesi ve olası komplikasyonların önüne geçilmesi için aşılanmanın önemine dikkat çeken Dr. Aliye Sevdem Gülcan, “Aşı, kişinin zonaya yakalanma riskini tamamen ortadan kaldırmaz; ancak zona aşısı hastalığın seyrini hafifletebilir, şiddetini azaltabilir ve postherpetik nevralji olarak bilinen zona sonrası görülen uzun süreli sinir hasarına bağlı ağrı riskini düşürebilir. Bu nedenle özellikle yaşla birlikte risk arttığı için 50 yaş üzerindekilere, hastalıklar veya tedaviler dolayısıyla bağışıklık sistemi zayıflayan bireylere ve hastalıkla karşılaşma riski yüksek olan suçiçeği geçirmiş kişilerin aşılanması son derece önemlidir,” diye vurgulamaktadır.
Hastalığa yakalanmış bireylerin kabarcıklar ortaya çıkmadan veya döküntüler kabuk bağladıktan sonra virüsü yayma tehlikesinin bulunmadığını ifade eden Dr. Gülcan, “Virüsün başkalarına bulaşmasını engellemek için alınması gereken önlemler arasında döküntü bölgesinin örtülü tutulması gelmektedir. Ayrıca, kişisel giysi ve havlu gibi eşyaların başkalarıyla paylaşılmaması gerekmektedir. Özellikle suçiçeği aşısı olmamış, bağışıklığı düşük hamile kadınlar, bağışıklık sistemi zayıf olanlar, kanser hastaları ve bir aylıktan küçük bebekler için enfeksiyon ağır seyredebileceğinden bu kişilerle temastan kaçınılmalıdır. Temas gerektiren sporlardan uzak durmak da önemlidir. Bir diğer kritik nokta ise el hijyenidir; döküntüyle temas halinde eller mutlaka yıkanmalıdır,” diye eklemektedir.
Zona iyileştikten sonra bile birçok hasta postherpetik nevralji olarak bilinen orta ila şiddetli ağrıdan muzdarip olmaya devam ettiğini söyleyen Dr. Gülcan, “Bu nedenle teşhisin erken konulup, ilk 2-3 gün içinde anti-viral tedaviye başlanması komplikasyonların önlenmesi açısından son derece önemlidir. Zona tedavisinde kullanılan ilaçlarla, virüsün yayılması kontrol altına alınabilir. Enfeksiyonun süresini ve şiddetini azaltmak da mümkündür. Ancak ilaçların etkinliği, şikayetler başladıktan sonraki ilk 72 saatte en yüksek olduğundan, tedaviye erken başlanması elzemdir. Bunun dışında ağrıyı hafifletmek ve kontrol altına almak amacıyla ağrı kesici ilaçlar ve döküntü üzerine antibiyotikli kremler de kullanılmaktadır. Bu noktada, zamanında hekime başvurmak büyük önem taşımaktadır. Ayrıca postherpetik nevralji ve diğer komplikasyonlardan korunmak adına 50 yaş üstü, kronik hastalığı olan kişilerin mutlaka zona aşısı yaptırmaları son derece önemlidir,” diye açıklamaktadır.
GÜNDEM
10 gün önceEKONOMİ
10 gün önceGENEL
10 gün önceGENEL
10 gün önceGÜNDEM
11 gün önceSPOR
11 gün önceGÜNDEM
11 gün önce